10 Mart 2015 Salı

Tottenham Hotspur FC 2010-2011 / Öteki Londra'nın Yükselişi



                             Tottenham Hotspur 2010-2011 Home Jersey / UCL Edition



                                                              #3 / Gareth Bale



           Klübün simgesi olan futbol topuna tünemiş horoz, Tottenham'ın ''cesaret etmek yapmaktır''  
            (to dare is to do) sloganıyla ilişkilendirilir.Horoz saldırgan tavrıyla cesareti temsil eder.




                                               İngiliz Bankacılık ve Yatırım Grubu Investec
                                     


  Herkese merhaba.Bir kaç gün önce son yayınımın üzerinden neredeyse 10 ay geçmiş olduğu gerçeğini farketmemin şaşkınlığı içindeydim.Şimdiyse mayıs 2014'den beri kapalı olan dükkanını tekrar hizmete açan kalender bir esnaf neşesi var üzerimde.Tekrar hoşgeldiniz.Yazımın içeriğinde birazdan hissedebileceğiniz gibi tereddütler içindeyim.Bu nedenle sözlerime başlamadan önce koleksiyonuma kattığım bu formanın bana düşündürdükleri hakkında bir kaç şey söylemek istiyorum.Bu söyleyeceklerim formanın giyildiği sezon, her Şampiyonlar Ligi sezonunda olduğu gibi yine gerçek şampiyon klüplerle, turnuvaya katılan diğer klüpler arasındaki maddi uçurumun bir sonucu belki, üzerine biraz konuşalım.









 Hepimizin bildiği üzere doğamız gereği yalnızlıktan hoşlanmayan sosyal varlıklarız.Tercihlerimiz ve yönelimlerimiz var.Fikir,ten rengi,din,cinsiyet,etnik köken gibi etmenler bizleri birbirimize yaklaştırırken ve bir yönüyle de gruplaştırarak ayrıştırıyor.Futbol da yapısı gereği bunlardan biri.

 Bir takımın taraftarı olmak,bir siyasi partinin mensubu olmak,feminizmi savunmak ya da eşcinsel olmadığı halde trans onur yürüyüşlerini kaçırmayan biri,kürt olmadığı halde ilgili partinin eylemlerine destek veren başka biri... Bu kendi içinde gruplaştıran ya da kendinden olmayana yakınlaştıran yönelimlerin teması Anadolu'da bin yıldır anlatılan masalların temasıyla aynı aslında ; ''zalime karşı mazlumun yanında olmak''

 Peki konu gerçekten ''mazlum olan'' ya da her daim mazlum olan ''halk'' mı ?

  + Neden Fenerbahçelisin ? - Anadolu.Çünkü halkın takımı.
  + Neden Beşiktaşlısın ? - Çarşı.Çünkü halkın takımı.
  + Türkiye'dir Galatasaray.


                           Konu gerçekten halk olsa her maça bu şekilde gidilmez mi zaten ?
                                        (İstanbul United anlamsızlığına hiç girmiyorum.)

 Dünya'nın bir çok ülkesinde ve Türkiye'de de bir siyasi partiye mensup olan her birey desteklediği partiye katılma nedeninin merkezine ''mazlum halk kitlelerinin yanında olması'' iddiasını oturtur.Bu çerçeve de yaşar ve konuşur.Destekleyici söylemler geliştirir.Bir siyasi parti, ''halkın partisi'' olma düsturunu sağlayamazsa demokratik bir şekilde iktidar olması zaten mümkün değildir.İktidar partisinin ya da muhalefet partilerinin tabanlarına ulaşmak için kullanılacak yöntemlerde uygulanacak basit tema yine aynıdır ; ''güçlüye karşı güçsüzün yanında olmak''...

  Acaba bu formayı bana aldırıp böyle bir yazının ortaya çıkmasını sağlayan Tottenham'ın formayı giydiği sezon ortaya koyduğu oyunun güzelliği değil de içi boş bir samimiyetle yalnız ''güçlülere karşı güçsüzün yanında olma''* iç güdüsü mü diye düşündüm.Eğer sırf bu dürtüyse pek de bir anlamı yoktu çünkü... Yıllık bütçesi Afrika,Orta Doğu ya da Güney Amerika'da ki açlık çeken bölgelerin bir çok ihtiyacını karşılamaya yetecek boyutlarda olan Tottenham'a mazlum demek,bunu duyan birinin mazlum olmanın tanımının tekrar yapılmasını rica etmesine yol açabilecek bir yanılgı.Mecazi olarak -rekabet içinde olduğu klüplerle karşılaştırıldığında Real,Chelsea,Milan vs. - yanlış bir söylem de değil.Bu konuda rahatsız olduğum kısım,futbolun romantizmine kapılıp ''bol sıfırlı'' miktarların kendi içinde el değiştirdiği vahşi bir endüstri olduğu gerçeğini unutan futbolseverlerin kaybettiği zaman.Özellikle Türk futbolseverlerin kaybettiği..Büyük futbolcuların hayat hikayelerini yazarken,içeriği ideal ve mazlum yanlısı öğelerle donatıp bestseller listelerine sokan kişiler bu satırları okumuş olsalardı,gülümseyeceklerinden ve ne demek istediğimi çok iyi anlayacaklarından emin olurdum.Samimiyet çok şeydir.Futbolun ''sadece'' bizleri eğlendirmek için var olduğunu unutmamanız dileğiyle,keyifli okumalar.

*formayı bir başka koleksiyoncudan satın aldığım için cümlede bahsettiğim ''yanında olmak'' kalıbı maddi bir destekle yanında olmayı ifade etmiyor.hoş,sezonunda olsa da etmezdi.





 Galatasaray'ın içinde bulunduğumuz 2014-2015 sezonunda lig ve avrupa kupası formaları için Turkish Airlines ve Huawei ile yaptığı anlaşmaya benzer bir anlaşma,2010 yılında Totthenham ile İngiliz bankacılık ve yatırım grubu Investec ve bilişim devi Hp Autonomy arasında gerçekleşti.Tottenham 2010-2011 sezonunda Premier Lig'de Autonomy logolu formayı,lig kupası ve avrupa kupalarında ise Investec logolu formaları giydi.Puma'nın üç farklı kulvar için tasarladığı formalar arasında Gareth Bale önderliğinde Şampiyonlar Ligi'ne damga vurduğu bu formanın yeri daima özel kalacak.





 Tarihler 2010 Sonbaharını gösterdiğinde Avrupa futbol izleyicisi,ekonomik güç dengelerinin şekillendirdiği haksız rekabet ortamından sıkılmış,petrolcü Arap ve Rus patronların hegemonyasına girmiş takımların futbolu domine etmesinden oldukça bunalmıştı.Altyapı ve taraftar klübü kimliğinden uzaklaşmış futbol klüplerinin çoğaldığı bu dönemde,play-off oynayarak gruplara kalan Tottenham'ın Huddlestone,Hutton,Van der Vaart,Modric,Lennon,Assou-Ekotto,Pavlyuchenko,Defoe,Crouch,Gomes,Gallas ve diğer oyuncuların katkılarıyla ortaya koyduğu mücadele bir çok futbolseverin aklına unutulmayacak anlarla kazındı.


















































 Filmi biraz geriye saralım.2007-2008 sezonu,Premier Lig'in sıkı takipçileri için yeni bir ismi telaffuz etmenin verdiği heyecana sahne oldu.Ronaldo önderliğindeki Manchester United, tarihinin belki de en yırtıcı futbolunu oynuyor,Drogba ve Lampard gibi tanrılara sahip Chelsea bile onların gölgesinde kalıyordu.Tottenham'ın Southampton'dan transfer ettiği 18'lik Gal'li sol beki ise marketin gelecek vaad edenler reyonunda yerini almış,çalışmalarına hız kesmeden sürdürüyordu.



 Ara ara performansıyla göz doldursa da takım olarak vasat geçen 2 yılın ardından 2010 sezonu başlarında iyiden iyiye ismini duyuran Bale,bir gün 94.000.000 €'luk Ronaldo'dan daha fazla bonservis bedeli ödenip dünyanın en pahalı transferi olacağına dair kendine söz verip vermedi mi bilinmez,ancak bugün geldiği nokta potansiyelini erken fark edenleri asla şaşırtmadı.




 Bale'in hücuma çıkışları,golü koklaması,dikine oyunu,kendisini Tottenham'da geçen ilk üç yılın ardından sol bek mevkinden sol açığa terfi ettirdi ve Londra'da ki son dönemlerinde iyiden iyiye 10 numara mevkine kaymasını sağladı.Sürekli üstüne koyarak ilerleyen Bale'in kariyerinin dönüm noktası ise malumunuz 20 Ekim 2010 tarihli İnter'e konuk oldukları San Siro deplasmanı.İskeletini Mourinho'nun oluşturduğu bir takıma karşı 35 dakika içinde 4-0 geriye düşüp kalecinizi kaybederek 10 kişi kalmak, Dünya üzerinde hangi takımın oyuncusu, kim olursanız olun demoralize olmayı gerektiren bir durumdur.Bale neye olduğunu tanımlamakta zorlandığım bir şeye inanmış olmalı ki,oyundan düşmedi ve elinden gelen herşeyi yaparak dönemin dünya'nın en iyi 3 kalecisinden biri olarak gösterilen Julio Cesar'a - kendisini savunmaya çalışan Samuel,Lucio ve Javier Zanetti'den oluşan savunmaya rağmen - neredeyse birbirinin aynısı 3 gol attı.Takımının puan almasını sağlayamadı ancak yaptığı hat-trickle adeta ''ben dünyanın en pahalı oyuncusu olacağım !'' diye haykırıyordu.
















































































 Grup aşamasının ikinci ayağında White Hart Line'de konuk edilen İnter'i 3-1 gibi temiz bir skorla geçen Totthenham, Werder Bremen ve Twente'nin de yer aldığı grupta 6 maçın ardından grubu lider tamamlayarak bir üst tura yükseldi.





 Grubu lider bitiren Tottenham,kura çekimi sonrası bir diğer İtalyan devi Ac Milan ile karşılaştı.Kadrosunda Pirlo,Seedorf,İbrahimovic,Robinho,Pato gibi isimleri bulunduran Milan deplasmanına Bale'den yoksun giden Tottenham'ın Milan için hazırladığı senaryo görülmeye değerdi.Milan'ın kazanamayacağı,maçın ilk yarısındaki etkisiz oyunuyla anlaşılmıştı belki.Eksiklerine rağmen mücadele eden Spurs ise ortaya koyduğu mücadeleyle bir üst tur için daha sağlam bir duruş sergiliyordu.80.dakika'da harika bir kontra atakla gelişen Crouch'un golüne engel olamayan Milan kendi evinde rakibine 1-0'lık skorla boyun eğdi.































 İkinci yarı özellikle Gattuso ile, Corluka'ya uçarak çift atlama suretiyle öldürmeye teşebbüs eden Flamini'nin sertleştirdiği oyun sonrası maç sonu çıkan olaylar ve Rino'nun,Tottenham menajeri Harry Redknapp'ın yardımcısı Joe Jordan'a fiziksel müdahalesi sonrası sonucu ceza alması ise rövanş öncesi Milan'ı psikolojik olarak bir baskıya maruz bıraktı.













 Turun ikinci ayağında White Hart Lane'i  ''when the spurs go marching in'' tezahüratıyla inleten Spurs taraftarları,bir kaç önemli pozisyonu savuşturup,maçı 0-0'la bitirerek Milan'ı evine yollayan takımlarını alkışladı.Tottenham yükseliyordu,ancak bir üst turda ki rakip çabuk çözülmeye müsait İtalyan takımlarına benzemeyecekti.























 Çeyrek finalde İspanyol devi Real Madrid'le karşılaşan Tottenham için veda zamanı gelmişti.İlk maçı Santiago Bernabeu'da 4-0'lık net bir skorla kaybetti.Rövanş için en azından galibiyetle veda etmek istiyordu ancak Ronaldo'nun harika golüne engel olamayan ekip 1-0'lık mağlubiyetle futbolseverlere güzel anılar hediye ederek, buruk bir şekilde turnuvaya veda etti.



























 2011 yılı Şampiyon Ligi özelinde şampiyonu belli bir turnuvaydı dersem bir çok futbolseverin benimle hemfikir olacağından eminim.Rakibi olabilecek tek takım Real Madrid'i tüm kulvarlardan silen Messi'li Barcelona,Wembley'de bir başka İngiliz takımı olan Manchester United'la final maçına çıkarken,bir çok bahis sitesi,futbolsever,futboldan zerre anlamayan insanlar ve herkesten önce Sir Alex Ferguson'ın maç bitiminde kupayı Puyol'un kaldıracağını bildiğini tahmin etmek zor değil.Bu yüzden Tottenham'ın 2010-2011 sezonunda ortaya koyduğu oyun hep güzel hatırlanacak.


10 Mayıs 2014 Cumartesi

SSC Napoli / Are you Italian ? No, Napulitan !


Napoli 2011-2012 Home Jersey



#20 / Blemir DZEMAILI



Societa Sportiva Calcio Napoli



İç boyun altı kısmında bulunan slogan : ''Work Hard.Play Hard.''



Ense iç kısmında bulunan takım ismi.










     
     İtalya'nın en büyük üç takımından biri değiller.Hoş,İtalyan olduklarını da pek iddia etmiyorlar.Müzelerinde çok sayıda lig ve avrupa kupası yok.Dolgun transfer bütçeleri,zengin finansörleri de hiç bir zaman olmadı,ancak tüm bunlar 3.lig de oynadıkları dönemde bile mabedleri San Paolo'da ortalama 50.000 kişiye oynamalarına ve dünya futbolu'nun önemli renklerinden biri olmalarına engel olmadı.Güney'in Kuzey'e baş kaldırısının baş aktörü,İtalya'nın ilk güneyli şampiyonuna biraz yakından bakalım.








 
  Kurulduğu 1904 yılından,Maradona'nın transferi edildiği 1984 yılına kadar olan dönem pek parlak değil.Kayda değer başarıları iki İtalya Kupası şampiyonluğu.1984 yılında El Diego şehre ayak basıyor ve şehrin kaderini değiştiriyor.259 maçta attığı 115 gol,kazandırdığı 2 Serie A Şampiyonluğu ve 1 Uefa Kupası sonrası 10 numaralı forması Napoli Kulübü tarafından adına emekli edilmiştir.İtalyan mafya babalarıyla gizli anlaşmalar yaptığı iddiaları ve kokain kullandığının kanıtlanmasıyla birlikte Marado'nun Napoli kariyeri sona erdi.Gidişinin ardından 20 yıl geçmesine rağmen şehir hala onu unutamıyor ve yeni bir Maradona gelene kadar 10'a olan özlem dinmeyecek.




  Maradona'nın gidişinden sonra hiç bir şey eskisi gibi olmadı.Kulüp,yine bir kurtarıcıya ihtiyaç duyuyordu.Maradona'ya duydukları özlemi Gianfranco Zola'yla gidermeyi denediler.Zirveye ortak geçen bir kaç sezonun ardıdan Zola'nın da gidişiyle felaketler peş peşe geldi.Mali açıdan çöküş ve iflas ilanı,kulübün ismini dahi kaybetmesine kadar giden sıkıntı bir süreç yaşattı.Serie B ve Serie C'de geçen yılların ardından 2009-2010 sezonu başında Walter  Mazzarri'nin takımı devralmasıyla takım bugünkü görüntüsüne kavuştu.Takım,bugün de 3-5-2 sistemiyle oynamaya devam ediyor.
      























     Napoli tam anlamıyla bir taraftar kulübü.Diğer orta direk ama elit olarak nitelendirebileceğimiz BvB,Totthenham gibi kulüplerin aksine taraftar-yönetim arası dialog daha iç içe.Maradona'nın transfer hikayesi de bu tezi destekliyor.Olay şu şekilde gelişiyor ; Dönemin Napoli Başkan'ı taraftara kimi transfer etmek istediklerini soruyor.Maradona cevabını aldığındaysa,kendilerinin de o'nu transfer etmek istediklerini ama bunun için yeterli paraları olmadığı söylüyor ve açtıkları hesap numarasına Maradona'nın transferi için taraftarlardan maddi destek istiyor.Bir banka hesabı açıyor.Para hesapta toplanıyor ve Maradona Napoli'ye transfer ediliyor.Taraftar grupları Ultras Napoli ise gereğinden fazla ateşli tavırlarıyla zaman zaman maç öncesi ve sonrası karıştıkları olaylarla sahadaki futbolun önüne geçebiliyor.2 Mayıs 2014 akşamı Roma'da Fiorentina'ya karşı 2-1 kazandıkları İtalya Kupası finalinde de gün boyu karıştıkları olaylar ve silahla yaralanan biri ağır dört yaralı taraftar için tribün liderleri maçın başlamasını istemedi.Kaptan Marek Hamsik maç öncesi tribün liderinin ayağına kadar giderek durumu konuştu ve maç 45 dakika gecikmeli başladı.





     
     Olayları tetikleyen şey belki de kupa finali'nin ezeli rakipleri Roma'nın kentinde oynanması oldu.İki ezeli rakip birbirlerinden hiç hazzetmiyor,klasik bir kuzey-güney çatışması rekabetin temel nedeni olarak kabul ediliyor.Aralarında oynadıkları derbiye ''derby del sole'' yani ''güneşin derbisi'' deniyor.Vukuatları hiç bitmeyecek bu Ultras oluşumu herşeye rağmen Napoli'yi Napoli yapan en sağlam değerlerden biri olarak çalışmalarına devam ediyor.




























     Gelelim saha içine,son yıllarda Napoli'nin yükselişinin belli başlı iki aktörü Lavezzi ve Cavani artık takımda değil.2007-2012 yılları arasında arasında Gök mavili formayı terleten Lavezzi,2012 yazında Paris'in yolunu tuttu.3 sezonda çıktığı 138 resmi maçta 104 gol aran Cavani de Lavezzi gibi Paris'e transfer oldu.Taraftar bu ikiliyi asla unutmayacak ancak Lavezzi'den Maradona yaratamadıkları da aşikar.Kadro'nun bugünkü haliyle oldukça tatmin edici ancak bu senede İtalya Kupasıyla yetinmek durumunda kaldılar.Orta Sahası'nın kemik isimleri Dzemaili,Gökhan İnler,Hamsik kadrosunda tutan,İnsigne,Zuniga,Armero,Callejon,Mertensgibi hucüm oyuncularına sahip bu kulübün seneye de zirveye oynayacağı aşikar.Şehrin kazanma arzusunu takım olma bilinciyle birleştirdiği takdirde Napoli 20 yıllık şampiyonluk hasretini dahi dindirebilir.







     Formayı giydikleri 2011-2012 sezonunda tarihlerinde ilk kez yeni formatındaki UEFA Şampiyonlar Ligi'ne katıldılar.Çeyrek Final mücedelesinde (son 16) ilk maçı San Paolo'da 3-1 almalarına rağmen Londra deplasmanı'ndan çıkamayarak Chelsea'ye elendiler.Ligi beşinci sırada bitirip,İtalya Kupasının da sahibi oldular.









     2012 yılında son 16 turunda Chelsea'ye elenen Napoli için elendiği takımın kupayı müzesine götürmesi sürpriz oldu mu bilinmez ama Avrupa'da asıl sürprizi bu sene yaşadılar.Şampiyonlar Ligi F Grubu'nda 4 galibiyetle topladıkları 12 puan gruptan çıkamalarına yetmedi.Aynı puana sahip Arsenal ve Dortmund üst turun yolunu tutarken Napoli 3'lü averajın kurbanı olup turnuvaya veda etti.Eğer gruptan çıksalardı muhtemelen çeyrek finalin bir basamak ilerisini büyük ihtimalle göremeyeceklerdi.12 puanla gruptan çıkmak normal,tarih 12 puanla gruptan çıkamayan Napoli'yi hatırlayacak.









2 Mayıs 2014 Cuma

Real Madrid CF 2004-2005 / Los Galacticos




                                                    Real Madrid 2004-2005 Home Jersey




''Madrid Club de Futbol''un kısaltması ''MCF'' harfleri.



Logodaki taç kraliyet ailesini temsil ediyor.1920 yılında Kral XIII. Alfonso tarafından ön adı ''Real'' ile birlikte kulübe verildi.






     Yıldızlar topluluğu kavramını futbol literatürüne armağan eden klüplerin başında Real Madrid gelir.1903 yılında kurulan kulüp,FİFA tarafından verilen ''Best club of 20th century'' ünvanın da sahibidir.





    Bazı jenerasyonlar futbol varoldukça hatırlanacak.Real Madrid'in Los Galacticos'u da şüphesiz bunlardan biri.Proje'nin mimarı Başkan Florentino Perez 2000 yılında ezeli rakibleri Barcelona'nın kaptanı Luis Figo'yu 58.5 milyon euro karşılığında transfer ederek projeyi sansasyonel bir biçimde başlattı.İspanya'da deprem etkisi yaratan bu transferi 2001 yılında 76 milyon euro bonservis bedeliyle alınan Zinedine Zidane,2002 yılında 43 milyon euro bonservis bedeliyle Ronaldo ve 2003 yılında 35 milyon bonservis bedeliyle alınan David Beckham izledi.Altyapısından yetiştirdiği İker Casillas,Raul Gonzalez (atl*) gibi isimler ve erken yaşlarda takıma kazandırılan Roberto Carlos,İvan Helguera,Fernando Hierro,Claude Makelele,Francisco Pavon,Michel Salgado,Fernando Morientes gibi isimlerle dönemin Los Galacticos'u ortaya çıktı.



       
      2000'li yılların başlarında fırtına gibi esen kulüp,yine bu yılların ortalarına doğru başlayan Barcelona fırtınasıyla eski ritmini kaybetti.Micheal Owen,Robinho,Antonio Cassano gibi politikayı sürdüren transferler de işe yaramadı ve İspanya Ligi hakimiyeti Barcelona'ya geçti.Robinho'ya bir parantez açmak istiyorum,2005 sonbaharında Goal Dergisi Robinho ve Messi'yi karşılaştırmış,El Claciso'nun gelecek 10 yılına damga vuracak yıldızlar minvalinde incelemişti.Nerden nereye.Robinho için büyük onur.Gülümseten mizahi(!) bir yazı olarak arşivlerde kaldı.


    2006-2007 ve 2007-2008 yıllarında üst üste gelen iki şampiyonluğun birincisinden sonra Los Galacticos'u kısmen dağıtan Real,2008 şampiyonluğu itibariyle bu dönemi tamamen bitirdi ve yeni oluşumla birlikte yetenekli,teknik,hızlı ve takım oyununa daha yatkın isimlerden oluşan bir kadro oluşturdu.Bu oluşumsa Lig de ve Avrupa'da Lioel Messi,Samuel Eto'o ve Thierry Henry gibi yıldızları bünyesinde barındıran Barcelona'nın gölgesinde kalmaktan kurtulamadı.2 mayıs 2009 akşamı bardağı taşıran son damla oldu.El Clasico tarihinin en ağır yenilgilerinden birini kendi evi Santiago Barnebeu'da 6-2'lik skorla alan Real,transfer döneminde tekrar yıldızlar topluluğu kimliğine bürünme kararı aldı.Başkan Perez yine 10 sene önceki transfer politikasında karar kılıp ; Kaka,Ronaldo,Benzama gibi yıldızları takıma kazandırarak takımın bugünkü görünümünün temellerini attı.2013-2014 sezonu öncesi 99.5 milyon euro'luk bonserviis bedeliyle kılüp tarihinin en pahalı transferi olan Bale ve Zidane'ın Ancelotti'nin yardımcılığı görevine getirilmesiyle takım bugünkü halini aldı.





     Los Galacticos dönemini kapsayan 2000-2007 yılları arasında Real Madrid 3 La Liga,2 de Şampiyonlar Ligi kupası kaldırdı.7 sezona bu başarıları sığdıran takıma uzaylı yakıştırması yapılması Barcelona taraftarları arasında ise ince bir alay konusu.Nedeni 2005-2011 arasınını kapsayan 7 sezonda Barcelona 5 La Liga,3 de Şampiyonlar Ligi kupası kaldırdı.Bu açıdan bakıldığında onları anlamak mümkün,ancak Başkan Perez'in bu transfer politikası'nın da salt sportif başarı odaklı olduğunu söylemek doğru değil.Perez'in ticari kaygıları ön planda tuttuğu bu transfer politikası dahilinde yapılan astronomik transferler,takımı maddi açıdan - tesislerini satışa çıkarmaya kadar - zaman zaman sıkıntıya soksa da uzun vadede kombine bilet,forma satışı ve reklam gelirleriyle bir hayli büyük bir kar yuzdesini klübün kasasına bıraktı.Vasat geçen sezonların marka değerinden pek bir götürmediği kulüp,Forbes tarafından yapılan marka değeri en yüksek kulüpler sıralamasında da üst sıralarda ki yerini asla kaybetmiyor.


  Barcelona'nın gölgesinde geçen 10 yıl  başkan,teknik adam,oyuncu değişimi gibi bir çok yeniliği beraberinde getirdi.1990'lı yılların sonları ve 2000'li yılların başlarındaki başarılı dönemi özleten bu süreçse bu yılla birlikte yavaş yavaş bitiyor.Seyrek alınan şampiyonluklar ve avrupa kupalarında ki 12 yıllık suskunluğun ardından bu sezon Real,Şampiyonlar ligi zaferi için şehrin diğer ekibi Atletico ile Lizbon'da oynayacağı finali bekliyor.9.kupayı Zidane getirmişti,10.kupayı getiren muhtemelen Ronaldo olacak.Dünden bügüne savunma futbolunu benimsemek yerine hucüm anlayışından hiç vazgeçemeyen bu klübün yeri futbolseverler için daima ayrı kalacak.