Tottenham Hotspur 2010-2011 Home Jersey / UCL Edition
#3 / Gareth Bale
Klübün simgesi olan futbol topuna tünemiş horoz, Tottenham'ın ''cesaret etmek yapmaktır''
(to dare is to do) sloganıyla ilişkilendirilir.Horoz saldırgan tavrıyla cesareti temsil eder.
İngiliz Bankacılık ve Yatırım Grubu Investec
Herkese merhaba.Bir kaç gün önce son yayınımın üzerinden neredeyse 10 ay geçmiş olduğu gerçeğini farketmemin şaşkınlığı içindeydim.Şimdiyse mayıs 2014'den beri kapalı olan dükkanını tekrar hizmete açan kalender bir esnaf neşesi var üzerimde.Tekrar hoşgeldiniz.Yazımın içeriğinde birazdan hissedebileceğiniz gibi tereddütler içindeyim.Bu nedenle sözlerime başlamadan önce koleksiyonuma kattığım bu formanın bana düşündürdükleri hakkında bir kaç şey söylemek istiyorum.Bu söyleyeceklerim formanın giyildiği sezon, her Şampiyonlar Ligi sezonunda olduğu gibi yine gerçek şampiyon klüplerle, turnuvaya katılan diğer klüpler arasındaki maddi uçurumun bir sonucu belki, üzerine biraz konuşalım.
Hepimizin bildiği üzere doğamız gereği yalnızlıktan hoşlanmayan sosyal varlıklarız.Tercihlerimiz ve yönelimlerimiz var.Fikir,ten rengi,din,cinsiyet,etnik köken gibi etmenler bizleri birbirimize yaklaştırırken ve bir yönüyle de gruplaştırarak ayrıştırıyor.Futbol da yapısı gereği bunlardan biri.
Bir takımın taraftarı olmak,bir siyasi partinin mensubu olmak,feminizmi savunmak ya da eşcinsel olmadığı halde trans onur yürüyüşlerini kaçırmayan biri,kürt olmadığı halde ilgili partinin eylemlerine destek veren başka biri... Bu kendi içinde gruplaştıran ya da kendinden olmayana yakınlaştıran yönelimlerin teması Anadolu'da bin yıldır anlatılan masalların temasıyla aynı aslında ; ''zalime karşı mazlumun yanında olmak''
Peki konu gerçekten ''mazlum olan'' ya da her daim mazlum olan ''halk'' mı ?
+ Neden Fenerbahçelisin ? - Anadolu.Çünkü halkın takımı.
+ Neden Beşiktaşlısın ? - Çarşı.Çünkü halkın takımı.
+ Türkiye'dir Galatasaray.
Konu gerçekten halk olsa her maça bu şekilde gidilmez mi zaten ?
(İstanbul United anlamsızlığına hiç girmiyorum.)
Dünya'nın bir çok ülkesinde ve Türkiye'de de bir siyasi partiye mensup olan her birey desteklediği partiye katılma nedeninin merkezine ''mazlum halk kitlelerinin yanında olması'' iddiasını oturtur.Bu çerçeve de yaşar ve konuşur.Destekleyici söylemler geliştirir.Bir siyasi parti, ''halkın partisi'' olma düsturunu sağlayamazsa demokratik bir şekilde iktidar olması zaten mümkün değildir.İktidar partisinin ya da muhalefet partilerinin tabanlarına ulaşmak için kullanılacak yöntemlerde uygulanacak basit tema yine aynıdır ; ''güçlüye karşı güçsüzün yanında olmak''...
Acaba bu formayı bana aldırıp böyle bir yazının ortaya çıkmasını sağlayan Tottenham'ın formayı giydiği sezon ortaya koyduğu oyunun güzelliği değil de içi boş bir samimiyetle yalnız ''güçlülere karşı güçsüzün yanında olma''* iç güdüsü mü diye düşündüm.Eğer sırf bu dürtüyse pek de bir anlamı yoktu çünkü... Yıllık bütçesi Afrika,Orta Doğu ya da Güney Amerika'da ki açlık çeken bölgelerin bir çok ihtiyacını karşılamaya yetecek boyutlarda olan Tottenham'a mazlum demek,bunu duyan birinin mazlum olmanın tanımının tekrar yapılmasını rica etmesine yol açabilecek bir yanılgı.Mecazi olarak -rekabet içinde olduğu klüplerle karşılaştırıldığında Real,Chelsea,Milan vs. - yanlış bir söylem de değil.Bu konuda rahatsız olduğum kısım,futbolun romantizmine kapılıp ''bol sıfırlı'' miktarların kendi içinde el değiştirdiği vahşi bir endüstri olduğu gerçeğini unutan futbolseverlerin kaybettiği zaman.Özellikle Türk futbolseverlerin kaybettiği..Büyük futbolcuların hayat hikayelerini yazarken,içeriği ideal ve mazlum yanlısı öğelerle donatıp bestseller listelerine sokan kişiler bu satırları okumuş olsalardı,gülümseyeceklerinden ve ne demek istediğimi çok iyi anlayacaklarından emin olurdum.Samimiyet çok şeydir.Futbolun ''sadece'' bizleri eğlendirmek için var olduğunu unutmamanız dileğiyle,keyifli okumalar.
*formayı bir başka koleksiyoncudan satın aldığım için cümlede bahsettiğim ''yanında olmak'' kalıbı maddi bir destekle yanında olmayı ifade etmiyor.hoş,sezonunda olsa da etmezdi.
Galatasaray'ın içinde bulunduğumuz 2014-2015 sezonunda lig ve avrupa kupası formaları için Turkish Airlines ve Huawei ile yaptığı anlaşmaya benzer bir anlaşma,2010 yılında Totthenham ile İngiliz bankacılık ve yatırım grubu Investec ve bilişim devi Hp Autonomy arasında gerçekleşti.Tottenham 2010-2011 sezonunda Premier Lig'de Autonomy logolu formayı,lig kupası ve avrupa kupalarında ise Investec logolu formaları giydi.Puma'nın üç farklı kulvar için tasarladığı formalar arasında Gareth Bale önderliğinde Şampiyonlar Ligi'ne damga vurduğu bu formanın yeri daima özel kalacak.
Tarihler 2010 Sonbaharını gösterdiğinde Avrupa futbol izleyicisi,ekonomik güç dengelerinin şekillendirdiği haksız rekabet ortamından sıkılmış,petrolcü Arap ve Rus patronların hegemonyasına girmiş takımların futbolu domine etmesinden oldukça bunalmıştı.Altyapı ve taraftar klübü kimliğinden uzaklaşmış futbol klüplerinin çoğaldığı bu dönemde,play-off oynayarak gruplara kalan Tottenham'ın Huddlestone,Hutton,Van der Vaart,Modric,Lennon,Assou-Ekotto,Pavlyuchenko,Defoe,Crouch,Gomes,Gallas ve diğer oyuncuların katkılarıyla ortaya koyduğu mücadele bir çok futbolseverin aklına unutulmayacak anlarla kazındı.
Filmi biraz geriye saralım.2007-2008 sezonu,Premier Lig'in sıkı takipçileri için yeni bir ismi telaffuz etmenin verdiği heyecana sahne oldu.Ronaldo önderliğindeki Manchester United, tarihinin belki de en yırtıcı futbolunu oynuyor,Drogba ve Lampard gibi tanrılara sahip Chelsea bile onların gölgesinde kalıyordu.Tottenham'ın Southampton'dan transfer ettiği 18'lik Gal'li sol beki ise marketin gelecek vaad edenler reyonunda yerini almış,çalışmalarına hız kesmeden sürdürüyordu.
Ara ara performansıyla göz doldursa da takım olarak vasat geçen 2 yılın ardından 2010 sezonu başlarında iyiden iyiye ismini duyuran Bale,bir gün 94.000.000 €'luk Ronaldo'dan daha fazla bonservis bedeli ödenip dünyanın en pahalı transferi olacağına dair kendine söz verip vermedi mi bilinmez,ancak bugün geldiği nokta potansiyelini erken fark edenleri asla şaşırtmadı.
Bale'in hücuma çıkışları,golü koklaması,dikine oyunu,kendisini Tottenham'da geçen ilk üç yılın ardından sol bek mevkinden sol açığa terfi ettirdi ve Londra'da ki son dönemlerinde iyiden iyiye 10 numara mevkine kaymasını sağladı.Sürekli üstüne koyarak ilerleyen Bale'in kariyerinin dönüm noktası ise malumunuz 20 Ekim 2010 tarihli İnter'e konuk oldukları San Siro deplasmanı.İskeletini Mourinho'nun oluşturduğu bir takıma karşı 35 dakika içinde 4-0 geriye düşüp kalecinizi kaybederek 10 kişi kalmak, Dünya üzerinde hangi takımın oyuncusu, kim olursanız olun demoralize olmayı gerektiren bir durumdur.Bale neye olduğunu tanımlamakta zorlandığım bir şeye inanmış olmalı ki,oyundan düşmedi ve elinden gelen herşeyi yaparak dönemin dünya'nın en iyi 3 kalecisinden biri olarak gösterilen Julio Cesar'a - kendisini savunmaya çalışan Samuel,Lucio ve Javier Zanetti'den oluşan savunmaya rağmen - neredeyse birbirinin aynısı 3 gol attı.Takımının puan almasını sağlayamadı ancak yaptığı hat-trickle adeta ''ben dünyanın en pahalı oyuncusu olacağım !'' diye haykırıyordu.
İkinci yarı özellikle Gattuso ile, Corluka'ya uçarak çift atlama suretiyle öldürmeye teşebbüs eden Flamini'nin sertleştirdiği oyun sonrası maç sonu çıkan olaylar ve Rino'nun,Tottenham menajeri Harry Redknapp'ın yardımcısı Joe Jordan'a fiziksel müdahalesi sonrası sonucu ceza alması ise rövanş öncesi Milan'ı psikolojik olarak bir baskıya maruz bıraktı.
Turun ikinci ayağında White Hart Lane'i ''when the spurs go marching in'' tezahüratıyla inleten Spurs taraftarları,bir kaç önemli pozisyonu savuşturup,maçı 0-0'la bitirerek Milan'ı evine yollayan takımlarını alkışladı.Tottenham yükseliyordu,ancak bir üst turda ki rakip çabuk çözülmeye müsait İtalyan takımlarına benzemeyecekti.
Çeyrek finalde İspanyol devi Real Madrid'le karşılaşan Tottenham için veda zamanı gelmişti.İlk maçı Santiago Bernabeu'da 4-0'lık net bir skorla kaybetti.Rövanş için en azından galibiyetle veda etmek istiyordu ancak Ronaldo'nun harika golüne engel olamayan ekip 1-0'lık mağlubiyetle futbolseverlere güzel anılar hediye ederek, buruk bir şekilde turnuvaya veda etti.
2011 yılı Şampiyon Ligi özelinde şampiyonu belli bir turnuvaydı dersem bir çok futbolseverin benimle hemfikir olacağından eminim.Rakibi olabilecek tek takım Real Madrid'i tüm kulvarlardan silen Messi'li Barcelona,Wembley'de bir başka İngiliz takımı olan Manchester United'la final maçına çıkarken,bir çok bahis sitesi,futbolsever,futboldan zerre anlamayan insanlar ve herkesten önce Sir Alex Ferguson'ın maç bitiminde kupayı Puyol'un kaldıracağını bildiğini tahmin etmek zor değil.Bu yüzden Tottenham'ın 2010-2011 sezonunda ortaya koyduğu oyun hep güzel hatırlanacak.